Türbanın iktidarı

HABERLER

Türbanın iktidarı

Katı din kurallarının, güçlü önyargıların, resmi yasakların cirit attığı bir alanda konuşmak kolay değil.
Ama tartışılmadıkça sorun kangrenleşiyor.
Ben konuyu, inanç hürriyeti ya da giyim-kuşam özgürlüğü boyutunda ele almıyorum.
İsteyen açılır, isteyen örtünür diyen liberallerden de değilim.
Tersine, itikadın yerine aklı koyan cumhuriyeti kollayan, toplumcu, eşitlikçi bir fikir dünyasına mensubum.
Buna rağmen -aslında bu yüzden- üniversitede türban yasağına karşı çıkıyorum.
Çünkü:
1. Yasağın, siyasal simge haline gelen türbanı daha da cazip kılmaktan öte işe yaramadığını görüyorum.
2. Cumhuriyetin, özellikle de üniversitenin dışlayıcı değil, kucaklayıcı olması gerektiğine inanıyorum. Gençleri kazanması, buluşturup aydınlatması gereken üniversite, türbanlıya kapısını kapatarak en temel işlevini yerine getirmemiş ve asıl ulaşmayı hedeflediği kitleyi sokağa itmiş oluyor.
3. Aynı kafadaki erkekleri üniversiteye alırken başı örtülü diye kızları almamak, kadını erkekten ayrı yere oturtan softalarınkine benzer bir ayrımcılıktır. İnsan haklarına aykırı bu yaklaşımla kadını örtünmeye zorladığına inanılan erkekler ödüllendirilirken, mağdur cezalandırılıyor.
4. Birçok genç kız, ancak örtünerek evdeki baskıdan kurtulabiliyor. Bu yasakla, okulda farklı yaşam tarzlarıyla buluşup sosyalleşme imkânı yakalayabilecek genç kızlar gerisin geri baba-koca evine yollanıyor.



Bir de madalyonun öbür yüzüne bakalım:
1. Genel olarak örtünün kadını baskı altına aldığına, kadın-erkek eşitsizliğini perçinlediğine inanıyorum.
2. Türbanı, kendilerini yeniden tutsak edecek bir tehdit olarak gören laik kadınların kaygılarını anlıyorum. (Sadece tepkilerini, bu sürecin mağduru saydıkları kadınlara yöneltmelerini anlamıyorum.)
3. Tüm mağdur görüntüsüne rağmen, türbanın son dönemde iktidar olduğunu da biliyorum. Hükümet, neredeyse tüm bürokrat atamalarında eşin türbanlı olmasını bir koşul olarak dayatıyor. Üniversitede negatif ayrımcılık yaratan türban, bürokraside pozitif ayrımcılıkta kullanılıyor.



Dün Milliyette yayımlanan KONDA araştırması, türbanı İslam modernleşmesinin simgesi sayanları doğrularcasına bunun, orta üstü gelir grubundan, eğitimli, genç, kentli kadınların örtüsü haline geldiğini kanıtlıyor.
Peki neden, yıllar yılı üniversitede içeri alınmadıkları ve ikinci sınıf muamele gördüğü için gösteri yürüyüşleri yapan türbanlı kızlar, bugün yasak sürdüğü halde o yürüyüşlere son verdikleri gibi türbanlarıyla eşlerine iktidar kapısını açan ikinci sınıf kadın rolüne itiraz etmiyorlar?



Benim türbanlı öğrencilerim oldu: şimdi de okurlarım var.
Çoğu, araştırmada çıktığı gibi, varlıklı, en az lise tahsilli, şehirli, genç kadınlar...
Eşleri, artık onlar sayesinde iş buluyor, ama kendileri hâlâ üniversitesiz, işsiz durumdalar.
Örtülerinden dolayı kendilerini eğitim hakkından mahrum bırakanlar kadar, kendilerini değil örtülerini (ya da eşlerini) taltif edenlerin de onlara parya rolü biçtiğinin, çözüm yerine siyasi rant peşine düştüğünün farkındalar.
İlkin İslamcı feministlerde baş gösteren bu rahatsızlığın yakında daha da yaygınlaşacağına ve burada kadınlar arasında bir çıkar birliği oluşacağına inanıyorum.
Yeter ki, dışlamak yerine kazanmayı deneyelim.

Yazar: Can DÜNDAR